PAPATYAYI SEV, ŞİİRİ KORU







Birini sevmeye başlayan insanın dünyası git gide tenhalaşır...

Bir insana gönül vermek, gönlündeki bahçeye almak, tutmak tüm hücrelerinden , umuda senetler imzalamak ve boş hayallere reçeteler sunmak. Birine aşık olmaktan zor olanı onu bu sevgiye ikna etmek aslında. Karşındaki kırılmış, yorulmuş, kaybetmiş ve savaş sonrası Avrupa yıkımındaki sevmeye korkan gönüle ,aşkı tekrar sokmak... Hayal kelimesine tövbe namazları kılan bir insana hayal kırıklığını unutturmak.
Yaşanmışlıkların kırdığı düşlerle sıra gelen hayatımız, geçmişten ders almasa da , geçmişin yıkıkları üzerine yeni lunaparklar kurmamıza izin vermiyor. Düşlerimize saplanan şarapnel parçaları hayati noktada olduğundan çıkarıp atamıyoruz. Geçmişten hem kaçıyor hem tam hayatımızın ortasına bağlıyoruz. Zıt kutuplarız seninle, birbirimizi çeksek de tam olarak birleşemiyoruz. Sen eksisin ben artı, tek farkımız benim ruhuma atılmış bir çiziklik hasar fazlası.
Hatalarımızdan ders alma işini abartıp aşka dair her duygumuzu ampute ediyoruz. Keskin neşterin parlak yüzü ile kazıyoruz kırık aynaları. Kazıdıkça daha çok çiziyor, kullanılamaz kılıyoruz. Sevmek ile ilgili mekanizmamızı devre dışı bırakıp, kalın duvarlarla çepeçevre sarıyoruz. Biz aslında hatamızda kaçmak yerine, aşktan kaçıyoruz. Hatanın en büyüğünü yapıyor, yalnızlığı seçiyoruz.



''O kadar çok ki etrafımızda karalık, herkesin gecesi kendine yeter.''

Geceler insanların ortak düşünce dilimi olmuş. Yastığa başını koyar koymaz uyuyanlar ve yattıktan on dakika sonra yatakta doğrulup sigara yakanlar olarak iki anti gruba ayrılıyoruz. Sessizlikte düşünmeye meydan bulan zihnimiz geceleri çift mesai çalışıyor, boğazımıza koyduğu düğümü sigara dumanı ile sökmeye çalışıyoruz. Kitaplara sarıyoruz bol bol. Bizi anlatan kitaplarda aynı dertten muzdarip olduğumuz kahramana arkadaşlık ediyoruz. Kahraman aşık olmaya meyillendiği vakit yapma diyoruz dostça bir tavırla;
''Ben bu hikayenin sonunu tanıyorum dostum, sen olsun yanma.''
Kaçak dövüşüyoruz, gardımızı sıkı ve saldırmayı düşünmeden sadece saklanıyoruz...

''Bazı aşklar vardır; o sana sırtını döner, sen sırtı da ayrı güzel diye iç geçirirsin.''

Vazgeçmek isterken daha çok bağlanır, dünya ile bağını sıfır noktasına güdümlersin. Onun yokluğunu ondan çok seversin zamanla.  Çok sevsen de yanında istemezsin. O artık senin mutsuzluk ülkesindeki evindir. Gün gelir , onun adının geçtiği her cümle senin için varoluşçu şiirdir. İnanmıyorsunuz. Sevilmeye korkan kalbinizin yükünü omzumuza vuruyorsunuz. Kalbiniz çürümüş sizin , biz sarılmaya çalıştıkça elimizde parçalanıyorsunuz. Ama görmüyorsunuz. 1,86 boyunda, bir buçuk metre omuz genişliğindeki koca adamın kucağınızdaki küçük boşlukta kaybolmak için nasıl eridiğini anlamıyorsunuz.  Aklınızı umutsuz olmakla yormuşsunuz, bizi duymak istemiyorsunuz. Bazen sırtınızdaki yükler sizi hayata bağlıyor. Bazen de o yüklere tutulup uçurum kenarındaki dağ çiçeğinin ütüne basıp geçiyorsunuz.
Benden sonra sen şiir değil, zayıf bir fısıltı olursun. Ben ise daha güçlü bir şair olmasam da sözleri yumruklar savuran sorunsal bir gezgin olurum. Meftun olurum, meczup olurum. Kendim olamam , sana gelmek için yoldan şaşarım. Ama gelsem de seni bulamam. Ancak güzelliğine eş betimlemeler biriktiririm defterimde.
Yusuf Has Hacip seni tanısaydı, Mutluluk Veren Bilgi adlı eserinde senin biyografini yazardı. Ben ise sana yazdığım her cümlede sensiz olmanın yükünü sensizliğe anlatmakla meşgulüm. Seni sensizliğince sevmek güdüsüne aşığım artık. Seni papatyaları görünce daha çok özlemek hastalığından muzdarip

SON SÖZ...

Papatyayı sev , şiiri koru.

Senfoni tadında iç çekmeler dileğiyle,,,



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KIRÇIL

TAM BİR KAYBEDEN İNSAN PORTRESİ