BİR BEN'DEN BİR SEN GEÇİYOR

Her klişenin karşısında, sabahın serinliğine tepkili, yazın sıcağına hasret.
Sahilin ilk güneş ışıklarını nemli banklarda ağırladığı saatlerde, umudun  tonlarına Türk Sanat Musikisi korosu ahengi yaşatan sarı saçlar savruluyor kaldırımda. Her anın tadını çıkaran kaldırım taşları ıslak, yıldızlar erketede, güneş doğum sancısı ile yükselirken, o göğsündeki   ince sızılar ile yürümekte.

Denizin gökyüzü yansımalı maviliğine cevap veren gözleri , ince topuk ayakkabısı ve yüzündeki ufak tebessüm. Deniz feneri gülüşlü  bir kadının evinde olduğu anlar gökyüzünde  yankılanıyor, ağaçlar erketede, kuşlar onu selamlıyor.
Her acısının temeline tebessüm ekiyor. Kendine kurduğu duvarda acılı harplerin izleri, surlarını döven her top mermisi gücüne güç katıyor. Gülerek cevaplıyor hüzünleri. Güçlü görünmek için yıktığı her tabunun üstüne acısını bırakmış, tek başına dikenli yollarda yürüyor.
İnce topuk ayakkabısının bastığı yerlerde papatyalar açıyor, masumiyetleri onun yanında sönük, incelikleri belinin yanında kırık.
Siyah çorabının üstünde özlem duyan sevgili edasıyla eteği sarılmış, dünyanın en güzel kırmızısı dudağında, kaşında nice savaşların okçuları, dudağının kenarındaki çukurda dualara secde ediliyor, gözlerinde aynı his. Ne kadar saklasa da nafile, yorgunluk çocuksu gözlerinden uyku gibi akıyor.
Saçlarının siperi bandanası, Karadeniz'in Yayalasından haber veriyor denizlere. Sahil onun kokusunda yayla çiçeği buluyor.  Çam kozalakları yeşeriyor boynunda, binlerce mecnun intihara meyilleniyor. Saat 07.14. Sokak lambalarının söndüğü saatte sahil, yeryüzündeki güneşi pür dikkat izliyor.
Bir nefes ötesine gözlerimi dikmişim. Ay tutulması izleyen halkların arasında bulduğum güneşe dizeler okuyorum. Kıvrım kıvrım saçlarında savrulan hayaller, gözlerinin kafesinde umut dolu fallara açılıyor. Bir gülümseme ile dünyadaki savaşları durduracak kadının, ince bileklerinde huzur sallanıyor. İnce parmakları ile bir neslin kaderine yön çizebilecek bu dildâr, güneşin ilk doğuşunda şaçlarıyla martıları selamalıyor.
Bir yüz görümlüğü sevdalar ekleniyor banklara, Anayasada yeri yok ama doğa onun yürüdüğü yollara güneşten şiirler saçıyor. Rüzgar belini sarıyor, nefesi kesik ateşler yakıyor ellerini,rüzgar ona dokunmak için soğuktan vazgeçiyor.
Sen diyor ıslak limanın sakinleri;

''İlk baharda düşen ilk cemre, çocuğunun annesine söylediği ilk kelime, iş çıkışı bir anda azalan İstanbul trafiği, Afrika'daki çocuğun öğle yemeği, Selma Hünel'in sesi...
Sen; sana benzeyen her şeyin güzelliğinin merkezi, sen bir sahil halkının rüyası, halk ozanlarının türküsü, Özdemir Asaf'ın dizeleri
Sen; anne sözü dinleyen çocukların masumiyeti, sen yer yüzündeki her yaşam parıltısının güç kaynağı..
Saru saçlarının  altında bir çift gülen göz geçiyor beyaz bir tende sahilden.

Bir ben'den, bir sen geçiyor.''
Senfoni tadında geçişler dileğiyle...










Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HİKAYE YAZAMAYAN HİKAYECİ'NİN HİKAYESİ

KIRÇIL

LİSÂN-I HÂL'İM HAKKINDA BAZI MÜLAHAZÂTI ŞAMİLDİR