HATALAR AZLİNİ İSTİYOR

''Bir hata işledim, bin af diledim. Üstünde durmasan ne kaybederdin. Hemen her fırsatta bir tokat gibi, yüzüme vurmasan ne kaybederdin.''

Orhan Gencebay'dan yükselegelen bu serzeniş milyonlarda dejavu etkisi yaratıyor. Hayatta herkes , yaptığı eylem sonucunda ortaya çıkan etkileşim nedeniyle etkilenen kişinin kendisini affetmesini bekliyor. Kimi  sevdiğinden, kimi ailesinden , kimi dostundan , kimi ise Allah'tan af talebinde. Allah'tan af bekleyenleri bir kenara bırakmak gerekirse -O mevzu beni aşar, kul ile yaratıcı arasına girilmez.- diğer insan kütlesi hep birbirine benziyor. Kimisi haklı feryadında, kimisi pişkin bir halet-i ruhiye etkisinde, evrenin her saniyesinde birileri pişman olarak işlediği hatadan azlini ya da affını istiyor.
İnsanlık ilk çağlardan beri affedilmek şansını kovalamakla meşgul. Bunun delilleri gayet açık ve kamuya bildirilmiş bir şeffaflıkta. Geçmiş dönemlerde kalıplaşıp günümüze Ata'mızın Söz'ü olarak gelen ''affetmek büyüklüktür, büyüklük sende kalsın'' gibi sözler atalarımızın da pek uslu durmayıp sevdiklerinden af bekleyecek şartlarda kürek çektiklerini gözler önüne seriyor.
Hayat insanı sürekli karar alma, uygulama ve sonucunda tercihsel faaliyette bulunma döngüsünde, 60 derecede ve hızlı programda çevirip duruyor. İnsan Hz. Adem ve Hz.Havva'dan beri hatalarının sonuçları ile kaderini çiziyor. Yazılmış bir kader üzerine oynanan bu senaryoda insan insiyatifleri ile aldığı kararın sonucuna göre geleceğini kuruyor.
Ama işimiz zor. İnsanlık af dilemeyi ''sevmiyor , istemiyor, kaçıyor'' hükümleri tamamiyle asılsız. İnsan suratına Antony Josua'sın sol kroşesi sertliğinde gelen tepkilerden kaçıyor. Yıllardır alınan cevaplar ''af dilememe'' güdüsünü nesillerin genlerine işliyor.
Bu konuda en büyük kontrayı erkekler yiyor , en büyük tabular gökdelenler şeklinde erkek ırkının önüne imar ediliyor. Toplum özür dilemek eylemi hakkında bizi ikilemlere hapsediyor. Af dileyen aciz oluyor, dilemeyen kaba, odun. Özür dileyen kılıbık oluyor, inat eden keçi. Hatasından vazgeçen dönek oluyor, hatasında direten diktacı. İnsan oğlu af dileme ve affetme eylemlerinin -ki bağlantılı iki çarktır bunlar- yüceliğini anlamaktan acizdir.
''Hatasız kul olmaz, hatamla sev beni''

İnsanları olduğu gibi sevemiyoruz. Başlayan her ilişkide restorasyon çalışmaları had safhada. Kimse seevdiğinin tabiatına razı değil. Herkes sevdiğini yaşamak yerine hayalindekini yaşamak peşinde. Küçük paylaşımlarla gelen sınırsız mutluluk formülü gözden düşmüş. Kimse sevdiği için değişme gönüllüsü değil, herkes dik kuyruk, her aşk köprüde kafa kafaya gelen keçi hikayesi. Beyler özür dilemiyor, hanımlar affetmiyor. Özür dilemek delikanlılığa ters, affetmek yolundan dönmek...
 Hayat iki tarafın kısır döngüsüne gülerek senaryoyu yazıyor. Muhakkak bir gün özür dilemeyen özür bekleyecek vaziyete geliyor, affetmekten yüksünen af dileyen savunma makamına. Kimse kınadığı veya küçük gördüğü kişinin rolünü devralmadan ölüyor.
Son Söz.

Affetmek ya da af dilemek. İki tarafı keskin bu bıçak er ya da geç gırtlağımıza dayanacak. Vakit geç olmadan affedin , hatalı olduğunuzda af dileyin.
Peki ya sen? dediğini duyar gibiyim şüpheci okur.
Oğlum olduğunda ona öğreteceğim ilk şey özür dilemenin erkekliğinden hiç bir şey götürmeyeceği, onu yaradılış gereği erkek olmaktan karakter gereği adam olmaya yükselteceğidir.
Tıpkı yıllardır babamın bana yaptığı gibi.

Senfoni ile kalın, Albert Camus ile kalın, Müzeyyen Senar'ın sesi ile kalın, Hoşçakalın.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HİKAYE YAZAMAYAN HİKAYECİ'NİN HİKAYESİ

KIRÇIL

LİSÂN-I HÂL'İM HAKKINDA BAZI MÜLAHAZÂTI ŞAMİLDİR