Kendimi sokak lambalarının seyrek olduğu yollara  attım. Aradaki mesafelerin uzunluğu sokak lambalarını gökyüzünde yalnız gezen yıldızlar gibi gösteriyor,  alacakaranlık sokakta şık bir İtalyan dekoru abajur havası katıyordu.
"Sanırım atlattım." Derin bir nefes alıp yola devam ettim. Cebimdeki dışı  nemden yumuşamış, parçalanan kapağını vücudundan kangren koparır gibi atmış sigara paketine uzandım.
Karanlık ve ıssız sokaklarda yürümek kendi kendime rahatlıkla konuşmanın en kolay yoluydu.  Kendime sorular soruyor, cevaplar veriyor ve tam bir parlamento havası ile fikirleri değerlendiriyordum.  Başka bir deyişle içimde bir parlamenter sistem kuruluydu. Yani her kafadan bir ses çıkıyordu ama sonunda kedime en çok zararı dokunanı seçiyordum.
    Bu geceleri gezme işi can sıkıcı bir hal almaya başladı.  İnsan en çok kendi ile kavgasında yara alıyor. Kulaklığımı takıp içimden gelenleri bastırmaya başladım.
Müziğin bahşettiği mutluluk duygusunun askerleri içimdeki kasvet ile amansız bir savaşa giriyor, adeta kan gövdeyi götürüyordu.
    Müzik bir nevi kemoterapi gibiydi aslında. Her notası geçmişi hatırlatıyor, can yakarken anıların sıcaklığı hissediliyordu.
Müslüm Baba "deli gibi sevmek ruhumuzda var"  diyor, bizim gibi köşe başlarında vefasızların yollarını gözleyenleri bir çatı altında topluyordu. "Ah ne güzel şey yalnızlık"  yalanını kendime yutturmaya çalışmış,  her seferki gibi başarmıştım. Zaten bu gerçek bir  " kaybeden " olmanın ilk kuralı idi. Hayatta istediği hiç bir şeyi başaramayan kahramanımız " yalnızlık benim seçimim " diyip bir çeşit modern ötenazi ile hayallerine bir son verirdi.
İlk ne zaman mı kaybeden oldum. Kaybeden olduğumu düşünmeye başladığım zaman. Bu konuya kafa yormasam belki fazladan bir on sene daha kazanırdım.  Bir  dakika. Listeden en sevdiğim şarkı gelince sesi yükseltip şarkıya klip çekercesine anılarımı sıralamaya başladım.
"Şu benim sevdiğim başta oturur,
 Bu güzelin derdi beni bitirir,
Bu ayrılık bize zulme getirir,
Geçti dost kervanı eyleme beni."
Ondan hoşlandığımı dil ile ikrar, kalp ile tasdik ettikten sonra şarkılar daha anlamlı gelmeye başladı. Aslında onun konuyu bilmesi rahatlatıcı bir durumdu ilk başlarda. En azından rahatça şiirler yazabiliyordum duvarlara hem de türk dil kurumuna inat bir türkçe ile. Ona açıldıktan sonra duvar yazıları daha sanatsal gelmeye başladı bana. Onu eve bıraktığım bir gecenin sonunda- tabiki yanyana değildik ben onu uzaktan takip ettim - eve dönüş yolunda bir duvar yazısı görmüştüm.  " Semt olmuş tiryaki,  gözümde göze geliriz illaki " yazısı ilk başlarda fazla 70'li yılların arabesk filmlerinden çıkmış gibiydi. Sonra sonra dilime pelesenk oldu bu söz.
Sokağın aydınlık köşesini döndüğümde sigaramı usulca yere bırakıp profesyonellik kokan bir ayak hareketi ile etkisiz hale getirdim. Yine onun evinin önündeyim.
 Nasıl geldiğimi sorgulayacak halim yoktu. O yüzden hakimden oturumun ertelenmesini ve deliller toplanınca tekrar görüşülmesini talep ettik. Karar; kabul edilmiştir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HİKAYE YAZAMAYAN HİKAYECİ'NİN HİKAYESİ

KIRÇIL

LİSÂN-I HÂL'İM HAKKINDA BAZI MÜLAHAZÂTI ŞAMİLDİR