İnsanlara güvenmek için yılların yetmediği yaşlardayız. Dostluklar puslu. "Erkekler ağlamaz" tezini yıkmak üzere olduğum günler...
Her insan, ölüme doğar sevgili okur.  "Öleceğini bile bile yaşamak" lanetinin yüklendiği,  et-kemik- sinir üçgeni varlık -Nâm-ı diğer ademoğlu - bir ölüm senfonisi altında vals yapmayı "yaşamak" olarak adlandırır. Hamlıktan kor olmaya giden yolda,herkes ölümsüzlük iksiri tadında bir dikili taş bırakmaya çalışır dünyaya. Dünya da ölümsüz olacağı bir nişan taşı bırakmak...
Peki neden öleceğinin keskinliği içinde ölümsüzlüğü arar, yokun içinde varı, hiçliğin içinde her şeyi, ölümde yaşamı...
Her şey zıttı ile sevgilidir sevgili okur. Varlığın aşkı yokluk, ölümlünün kara sevdası mezar.
İnsan bir metrelik delikte bitecek yaşama rezidanslar sığdırmaya çalışır sevgili okur.
İnsan, eşref-i mahlukat,  nefsin kölesi. Her tanımıyla ölümün uslanmaz sevgilisi.
İnsan ölüm senfonisi altında,  yaşam türküsü tutturur...

Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

HİKAYE YAZAMAYAN HİKAYECİ'NİN HİKAYESİ

KIRÇIL

LİSÂN-I HÂL'İM HAKKINDA BAZI MÜLAHAZÂTI ŞAMİLDİR